in

Hamilelik Döneminde Anne ve Bebeğin Duygusal İlişkisi

Gönderi paylaş:

Henüz anne karnındaki bebeğin bile sevildiğini ve istendiğini hissetmeye ihtiyacı vardır. Peki bu minik canlıya karşı hissettiklerini ona nasıl aktaracaksınız? Dünyadaki bütün anne adayları sinirli olduklarını hissettiklerinde karınlarını sevgiyle okşayarak bebeklerini sakinleştirmeye çalışırlar. Çünkü bilirler ki kendi stres ve sıkıntılarından bebekleri de olumsuz yönde etkilenir. Anne adaylarının bu durumu yüzlerce yıldır fark etmelerine rağmen bilim adamları konuyla ancak 30 yıldır ilgileniyorlar. Onların tespitlerine göre bebekler henüz anne karnındayken, doğuma birkaç ay kala dış dünyayla bağlantılar kuruyorlar. Mutluluğu ve üzüntüyü, stresi ve rahatlığı anneleriyle birlikte hissedebiliyorlar. Müzik sesini, sevgi dolu sözcükleri duyabildikleri gibi kavgayı ve sert ses tonunu da ayırt edebiliyorlar. Dolayısıyla

Uzmanlara göre henüz anne karnındaki bebek de ailenin bir ferdi olarak birçok şeyi paylaşabiliyor. Ve tabii ki ailenin yeni ferdinin de sevgi ve şefkate ihtiyacı var. Peki, anne karnındaki bebeğe nasıl sevgi gösterilebilir? Onu kucağınıza alamaz, sevip okşayamazsınız. Ancak doğa, anne ve karnındaki bebeği arasında öyle bir bağ kurmuştur ki, anne bebeğini henüz kucağına almadan da ona karşı duyduğu sevgiyi hissettirebilir. Uzmanlar bu konudaki 3 ana noktayı şu şekilde açıklıyorlar:

Bebeğin vücudu annesinin vücuduyla sıkı bir ilişki içindedir. Dolayısıyla annenin aldığı alkol ve nikotin gibi zararlı maddeler plasenta yoluyla bebeğe de ulaşır. Aynı zamanda bebek tıpkı annesinin vücudundaki diğer maddeler gibi sevinç ve üzüntüyü de annesiyle paylaşır. Çünkü güçlü duygular annenin hormon dengesini ve kalp atışlarının ritmini değiştirir ve bu durum bebeğe de yansır.

Henüz anne karnındaki bebeğin duyuları da oldukça erken gelişir. Gebelik döneminin 3. ayından itibaren bebeğin vücudu uyaranlara karşı hassaslaşır, tat alma duyusu gelişmeye başlar. Yaklaşık olarak 24. haftadan itibaren ise bebek artık duyabilmektedir.

Uzmanlar tarafından tam olarak ispatlanamamış bir durum da; bebekle anne arasında telepatiyi andıran bir anlaşmanın olduğudur. Uzmanlar bu durumu kabul etmekle birlikte ispatlayamıyorlar. Onlara göre anne karnındaki bebek sanki antenleri varmışcasına annesinin düşündüklerini, hissettiklerini özümseye biliyor. Hatta istenilen bir bebek olup olmadığım bile.

Anne karnından dünyaya açılan pencere

Anne adayının gebelik süresince kendini iyi hissetmesi bebeğinin de kendini iyi hissetmesini sağlar. Uzmanlar bir gebeliğin iyi geçirilmesini ise şu şekilde tanımlıyorlar: “Anne adayının sağlığına dikkat etmesi, düzenli beslenmesi, alkolden, nikotinden ve gebelikte kullanılmaması gereken bazı ilaçlardan uzak durması”

Anne adayı ve bebek arasındaki ilişkinin kurulması bu ilişki için zaman ayırmayla da doğrudan ilintilidir. Birçok anne adayı gün içinde bir süreyi oturduğu yerde karnını okşayarak geçirmekten büyük keyif alır. Bazı anne adayları ise müzik dinleyerek bebekleriyle konuşmayı, ona şarkılar söylemeyi severler. Hatta bu tabloya baba adayının da katılması sadece bebek – baba ilişkisini değil, eşler arasındaki ilişkiyi de yakınlaştırır. Babanın elini annenin karın üzerinde şefkatle gezdirmesi bebeğin bu sevgi yüklü ortamı hissetmesini sağlar. Diğer kardeşlerin doğacak minik kardeşleriyle kuracakları ilişkinin temelleri de gebelik döneminde atılabilir. Özellikle gebeliğin son aylarında anne karnından atılan minik tekmelerin büyük kardeşler tarafından hissedilmesi aradaki bağı kuran hoş anlardan biridir.

Anne çocuk ilişkisinin temelleri atılır

Gebelik dönemi, anne çocuk ilişkisinin başlangıcı olması açısından da kesinlikle önemlidir. Bu dönemde çocuğa yönelik bakış açıları ve duygusal tepkiler, daha sonra gösterilecek davranışların temelini de atar. Bir başka deyişle sağlıklı anne çocuk ilişkisi anne karnında başlar.

Ülkemizde yanlış ve eksik bilgiler nedeniyle yapılan bazı hatalı ebeveyn davranışlarına dikkat çekmekte yarar vardır. Çocuğu kötü giden bir evlilikte kurtarıcı olarak görmek, çocuğun burcunu ya da cinsiyetini belirlemek için kürtaj yaptırmak, çocuk için gelecekte aşırı beklentiye girmek – onun bir müzik ya da resim dehası olacağım varsaymak gibi – çocuğa daha anne karnındayken sorumluluk yüklemek gibi haksızlıklara yol açmaktadır.

Gebelikte ve doğum sonrasında doğru olan; bizden farklı bir kişiliğe sahip olacak, farklı bir gelecekte yaşayacak ve kendi kaderini çizecek olan bir canlıya saygı duymak, onu önemsemek ve sevmektir.

Sorunları çözümleme yoluna gidilmeli

Herhalde yeryüzünde zaman zaman çalkantılar yaşamayan hiçbir evlilik yoktur. Dolayısıyla anne adayının tüm yaşadıklarının yansıması gibi bu çalkantılar da bebeğine yansır. Hatta bu gibi durumlarda anne adayının bebeğini isteyip, istemediği ikilemine düşmesi bile olasıdır. Peki, karnındaki bebeği tüm bunları hissediyor diye annenin bütün negatif duygularını bastırması mı gerekir? Uzmanlar bu soruyu “Hayır!” diyerek yanıtlıyorlar: “Sorunlar olduğu halde yokmuş gibi davranmak çok daha ciddi sonuçlar doğurabilir. Bunun yerine sorunun üstesinden gelmeye çalışmak ve yine de bebeğine vakit ayırmak gereklidir. Çünkü bebek annesinin sorunlar karşısında güçlü olduğunu ve direndiğini de hissedebilir.”

Gebelik dönemi boyunca ailenin anne karnındaki bebekle kurduğu iletişim doğum sonrası dönemde de olumlu etkilerini gösterir.

Anne adayı korku ve endişe yaşayabilir

Hemen hemen herkes hamile bir kadının mutluluktan uçtuğunu düşünür. Ancak artık bir bebek beklemenin getirdiği sorumluluk, anne adayında mutluluğun yanı sıra bazı negatif duygulara da neden olabilir. Bu dönemde ortaya çıkan korku ve endişeler gayet doğaldır. önemli olan ümitsizliğe kapılmamak ve bu ruh durumundan anne karnındaki bebeğin olumsuz olarak etkilenmesini önlemektir. Kadın doğum uzmanları ve psikologlar, kadının hamilelik dönemine korku ve endişelerin de dahli olduğunu çok iyi bilirler. Uzmanlara göre bu duygulara karşı kadına anlayışla yaklaşılması her anne adayının en doğal hakkıdır. Hamilelik dönemindeki korku ve endişeler için yeteri kadar geçerli neden bulunur. Çünkü anne olmak kadının hayatında büyük bir dönüm noktasıdır. Hiçbir karar bir bebek sahibi olmaya karar vermek kadar kesin değildir.

Kadın, vücudunda bir canlıyı taşıyacağı ve onun kendisinde günden güne gelişeceği fikrini kabul eder. Fedakarlık ve sevgi bekleyen, kadını sınırlayan, ona sonsuz derecede sorumluluk yükleyen bir canlı… İşte bütün bunları kabul etmek, kadın için hiç de kolay değildir.

Hamileliğin başlarında anne adayının endişeleri çok çeşitlidir, Sakat bir bebeğe sahip olmaktan, kendi sağlığını veya vücut formunu kaybetmeye kadar çeşitli korkular kadını sürekli düşünmeye İter.

Birçok anne adayı, eşlerine maddi açıdan bağımlı olmaktan, sadece bir “anne” olarak yaşamaktan korkar. Bazıları İse “iyi bir anne” olamama endişesini taşır. Zorlaşan hayat şartları, çevre kirliliği, savaşlar… Bu gibi nedenler de anne adayının bebeğinin geleceği konusunda endişe etmesine neden olurlar.

Peki, anne adayları bu konuları hamile kalmadan önce niçin düşünmezler? Uzmanlar bu sorunun yanıtını toplum psikolojisine bağlıyorlar: Hamile kalmadan önce hemen hemen bütün kadınlar kendilerine bebekleriyle ilgili güzel bir tablo çizerler. Ancak hamile kaldıktan sonra hayatın gerçekleriyle karşı karşıya kalır ve bu durumu kolay kolay kabullenemezler. Ve tabii ki bütün bu yaşanan endişe ve stresler anne karnındaki bebeğe de yansır. Böyle bir dönemde anne adayının morale ve desteğe ihtiyacı vardır. Dolayısıyla bebek de annesinin rahatlamasından etkilenerek sakinleşecektir.

Sağlıcakla Kalın.

#Beğendiyseniz Yıldız Vermeyi Unutmayın!

Yazar: Annemce

Annemce, kadın ve çocuk sağlığı, hamilelik, bebek sağlığı, tüp bebek konularında bilgili uzman kişilerden oluşmaktadır. Sorularınızı Lütfen Yorum Bölümü veya Soru Cevap Forumundan Bizlere İletebilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir