Çoğu anne adayı “gebelikte hipertansiyon” kavramı ile karşılaşmıştır. Hipertansiyon, gebelikte anne ölümlerine yol açan ve sık görülen bir komplikasyondur. Gebelerin yüzde 5 – 10’u bu hastalıktan şikayetçidir. Eskiden hipertansif gebeliklerin, hamileliğe özgü bir zehirlenme olduğu sanıldığından “gebelik zehirlenmesi” olarak adlandırılırdı. Ancak gebelerde herhangi bir zehirleyici maddeye rastlanmadığı için bu terim kaldırıldı.
Gebelikte hipertansiyondan ne zaman bahsedilir?
Hipertansif gebelikten bahsedebilmek için kan basıncının 140/90 mm Hg’nin üzerinde olması gerekir. Büyük tansiyonda (sistolik) 30 mm Hg, küçük tansiyonda (diastalik) 15 mm Hgʻlik bir artışın olması hipertansiyon tanımına girer. Ancak ülkemizde gebe olan genç kadınlarda tansiyon daha düşük seviyede olduğu için bu noktaya gelmeden de hipertansiyondan söz edebiliriz. Ortalama kan basıncının 37 yaşından büyük kadınlarda yüzde 1 – 4 oranında arttığı da unutulmamalı.
Gebelikte hipertansiyon nasıl sınıflandırılır?
Gebelikte hipertansiyon 3 grupta incelenir. Bunlar; preeklampsi ve eklampsi; kronik hipertansiyon ve kronik hipertansiyon ile birlikte görülen gebelik tansiyonu olarak sınıflandırılabilir.
Preeklampsi, gebeliğin 20. haftasından sonra görülür. Ödem (Özellikle bacaklarda) ve protein atılımıyla seyreden bir durumdur. Kan basıncı 140/90 mm Hg’nin üzerindedir. İdrar tahlilinde, albümin ve protein miktarı 0.1 mg’dan daha yüksektir. Ayrıca böbreklerde bazı lezyonların olduğu da saptanmıştır.
İlerlemiş olgularda, kan basıncı 160/110 mm Hg’nin üzerinde, günlük idrar miktarı 400 ml’den az, trombosit sayısı 100 binden düşüktür. Eklampsi ise preeklampsinin daha ileri derecesidir. Yukarıda bahsettiğimiz protein kaybı ve ödeme, kasılmalar da eklenir. Anne adayının ölümüyle sonlanabilir. Daha çok gebeliğin son dönemlerinde görülür.
Kronik hipertansiyon, gebeliğin 20. haftasından önce başlar ve doğumdan sonra da devam eder. Bu tür bir rahatsızlığı olan anne adaylarının çoğu böbrek hastası ya da ileride böbrek hastası olmaya meyillidir. Bazı anne adaylarında kronik hipertansiyona gebelik tansiyonu da eklenir. Bu özellikle 30/15 mmHg’nin üzerinde bir artışla seyreder.
Daha çok kimler risk altında?
Özellikle böbrek hastalığı geçirmiş, tansiyona meyilli olan, hiç doğum yapmamış genç ya da çok doğum yapmış kadınlarda, yaşlı gebelerde, çoğul gebeliklerde ve diyabet hastalarında görülür.
Preeklampsi Nedenleri nelerdir?
Preeklampsi ve eklampsinin kesin nedeni henüz bilinmiyor. Ancak bu konuyla ilgili birçok teori geliştirilmiştir. En çok kabul görmüş olan teori damar duvarlarının daralmasıdır. Özellikle plasentadaki damarlarda daralma söz konusu olduğunda tansiyonun yükseldiği öne sürülüyor.
Preeklampsiyi önlemek mümkün mü?
Preeklampsiyi önceden tahmin edebilecek bir yöntem yok. Bu nedenle kadının doğum öncesi bakımı çok önemlidir. Anne adayı hamile olduğunu öğrendiğinde belirli aralıklarla doktora gitmeyi, tahlil yaptırmayı ihmal etmemeli ve sık sık tansiyonu ölçülmelidir. Özellikle riskli hastaların kontrol altında tutulması gerekir.
Anne adayına kalsiyum ve bebek aspirini verilebilir. Yapılan araştırmalar kalsiyum kullanan ve bebek aspirini alan kadınlarda gebelik tansiyonunun daha az görüldüğünü göstermiştir. Bebek aspirini, damar duvarlarındaki daralmayı ve hipertansiyonu engeller. Ancak bu, yüzde 100’lük bir koruma sağladığı anlamına gelmez.
Anne ve bebek için oluşturduğu tehlikeler neler?
Gebelik hipertansiyonu, özellikle preeklampsi ve eklampsi, anne adayında birtakım kalıcı hastalıkların ortaya çıkmasına ve ölüme neden olabilir. Ayrıca bebek ölümü ve erken doğum gibi risklerin görülme oranını artırır. Plasentadaki damarların daralması, anne karnındaki bebeğin yeterince beslenmesini sağlayamadığından gelişimini engelleyebilir. Tüm bu komplikasyonların engellenmesi için hipertansif gebeliğin erken tanısı, yakın takibi ve tedavisi çok önemlidir.
Hipertansif gebeler nasıl tedavi edilir?
Preeklampsi, hem bebek hem de anne sağlığı açısından çok önemlidir. Bu nedenle anne adayı yenidoğan bakımı ve kadın doğum açısından tam teşekküllü bir hastanede yatmalıdır. Bu hastalara, karaciğer ve böbrek fonksiyonu, kan tablosu testleri uygulanmalı, ultrasonla bebeğin gelişimi incelenmelidir. Ayrıca göz doktorunda göz dibi muayenesi de yapılmalıdır. 24 saatlik idrar toplanıp, proteinin değerlendirilmesi gerekir. Tansiyon altışar saat arayla en az iki kez ölçülmelidir.
Ağır olmayan vakalarda anne adayını evde takip etmek mümkündür. Tansiyon, ilaç kullanmadan normale dönmüşse gebenin, haftada bir muayene edilmesi yeterlidir. Tedavi başlatılmazsa anne adayında sinir sistemiyle ilgili sorunlar, beyin kanaması, körlük, böbrek yetmezliği, karaciğer kapsülünde kanama, akciğerlerde su depolanması, kanın fazla pıhtılaşması ve yoğun kanamalar gelişebilir.
Doğumu mutlaka sonlandırmak gerekir mi?
Hasta takibinde hastanın ve bebeğin durumu çok önemlidir. Bebeğin sağlığı düşünülürken anneninki de ihmal edilmemelidir. Doğum uzmanları için annenin hayatı daha önemlidir. Bu nedenle annenin sağlığı tehlikeye girdiği anda doğum sonlandırılır. Eğer annenin hayati tehlikede değilse yakın takiple bebeğin dış ortamda yaşayabilecek bir duruma gelmesi beklenir.
En önemli kriterimiz bebeğin akciğerlerinin yeterince olgunlaşmasıdır. Bu da 32. haftadan sonra gerçekleşip 34. haftadan sonra yeterli seviyeye gelir. Bebek 34. haftayı geçmişse daha fazla beklemenin gereği yoktur. O zaman doğumun mutlaka sonlandırılması gerekir. Anne adayında erken dönemde ağır preeklampsi görüldüğünde, bebeğin akciğerlerinin olgunlaşması için bazı iğneler yapılır.
Ani vakalarda ne yapılmalı?
Ani vakalarda havaleler engellenmeli ve magnezyum sülfat tedavisine başlanmalıdır. Magnezyum sülfat tedavisinde damardan serum verilir. Anne adayı sessiz, sakin ve karanlık olan ayrı bir odaya yatırılmalıdır. Kendisiyle sürekli ilgilenen bir hemşire ve devamlı tedavisini yapan bir doktoru olmalıdır. Acil durumlarda solunum yollarının açık tutulması gerekir. Çünkü tükürük yutması ve boğulması söz konusu olabilir.
Sağlıcakla Kalın.