Yıllar geçtikçe bir çok çiftler birbirinden giderek uzaklaşır. Ancak bu iç ayrılık sonsuza kadar sürmek zorunda değildir. Biraz sabır, biraz özveri ve kendi ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak bunları ciddiye almak, olumlu bir adım olacaktır.
Otuz üç yaşındaki bir hanım kendi kendine “aslında her şey yolunda” diyor ama bu arada için için de keyifsizliğiyle savaşmaktan kendini alamıyor. “İki sağlıklı çocuğumuz ve güzel bir evimiz var, maddi sorunumuz yok ve güzel bir arkadaş grubumuz var” diyor. Aslında her ikisinin de çalışan kişiler olması ve akşamları biraz işleri hakkında konuştuktan sonra televizyonu açarak birbirleriyle konuşmadan oturmaları kaygılanacak bir durum olsa da, hemen hemen bütün evliliklerde görülen üzücü bir gerçektir. Buna rağmen eşiyle hemen hemen hiç kavga etmiyor, birbirlerini aldatmıyor ve hafta sonları da mutlaka ailece bir şeyler yapıyorlar.
Peki o zaman problem nerede? Kendi içinden partnerine sırtını dönmek aslında kişinin kendinden ve tabii ki başkalarından bütün gücüyle sakladığı bir süreçtir. Çünkü kişideki ailenin parçalanması korkusu olabilecek bir yanılgıdan çok daha büyüktür. Bunun için kişinin kendine çeşitli sebepler ileri sürmesi çok kolay ve çeşitlidir. Birinci sırada çocuklar vardır, daha sonra maddi yükümlülükler, rahatlık ve yalnız kalma korkusu gibi nedenler gelir.
İlk belirtiler neler?
Bazı uzmanlara göre içsel ayrılığın ilk işaretleri şunlardır: Eğer ilişkinizde her akşam aynı rutinlik hakimse, eğer birliktelik artık tanınmayacak şekilde değiştiyse, eğer taraflardan hiçbiri diğerine “Çocuklar uyudu, gel bir kadeh şarap içelim ” demiyorsa ya da iletişimsizlik söz konusuysa ve çılgınlıklar yapılmıyorsa, dikkat etmelisiniz.
Bir başka uyarı işareti de özellikle kadınları ilgilendiriyor: Eğer normal hayat yorucu geliyor ve aslında tam olarak hiçbir şey mutluluk vermiyorsa, artık ilişkiye enerji depolanamıyorsa, kadın kendi isteklerini sürekli bastırıyorsa, tehlike çanları çalıyor demektir. Ayrıca kadınların kronik yorgunluğu da bu belirtilere yol açabilir. Birtakım şeylerden mahrum olan insanlar kendilerini sürekli yorgun hissederler. Ayrıca insan yapmadığı ya da yapamadığı şeylerden yorulduğu kadar hiçbir şeyden yorulmaz.
Kişinin kendi hayatında bazı düzenlemeler yapması yanlış değildir. Ancak bu tür düzenlemeler eğer çiftler birbirleri ile yaşamaktan memnunsa daha faydalı olur. Böyle çiftlere sıkça rastlamak mümkündür. Örneğin çift neredeyse çok az bir arada uyumaktadır ama diğer bütün konularda hemfikirdirler, aynı müziği dinleyip boş zamanlarında aynı işleri yapmaktan hoşlanırlar. Buna rağmen bu tür beraberliklerin de kötü yanları vardır. Hayatını düzenlemiş olan kişi çatışmalara izin vermez ve dolayısıyla yaşama sevincinin bir kısmını öldürmüş olur.
Hayatınızı düzene sokun
Bazı uzmanlara göre taraflardan biri artık kendini bu gidişe uydurmak istemiyorsa, pozitif bir adım atmış olur. Çünkü biride iyi bir gidiş izlenebilir. Örneğin taraflardan biri artık kendini ideal bir partnere sahip olduğu düşüncesinden kurtarırsa…
Kişi yıllar boyunca hayali bir partnere sahip olduğu konusunda kendini aldatıyorsa, bu onun henüz kendi zayıflıkları ile barışmadığını gösterir. Ancak bunu başarabilen kişi eşinin noksanlıklarını algılayabiliyor demektir.
Kendi Hakkınızda Konuşmayı Unutmayın
Birçok çift bu olayın farkına bile varmaz çünkü çoğu zaman birbirleri ile sadece çocukları, komşuları ve iş arkadaşları ya da güncel olaylar hakkında konuşuyorlardır. Ancak taraflardan hiçbiri yıllarca süregelen ilişkileri hakkında bir kere de olsa “Sen nasılsın? İlişkimizden mutlu musun?” diye sormaz. Bu durum özellikle erkekler için ellemeyi istemedikleri kızgın bir demir gibidir. Çünkü onlar bu tür gerçekleri konuşmaktan korkarlar. Probleme daha yakından bakıldığında bu durum uçurumları açığa çıkarabilir ve uzun tartışmalar sonucu boşanmaya dahi gidebilir.
Kişi eğer beraberliğinde canını sıkabilecek her şeyi irdelemeksizin yıllarca kabul ederse gerçekten boşanmayı gündeme getirebilecek bir tehlike doğabilir.
Sonunda kişi kendini öyle bir cepheye hapseder ki, sadece parterinin isteklerine giden yolu değil, onu kendi isteklerine ulaştıracak yolu da kapamış olur. O zaman sadece zırhlı bir ruh ile ortada dolaşıp duran bir insan olur çıkar. Her şeyi kabullenmek ve bunlara tepkisiz kalmak kesinlikle uzun süreli bir çözüm değildir.
Uzmanlara göre bu tür bir kabullenişe engel olmanın tek yolu monotonluğu yıkmaktır. Bir şekilde partnerinizi karşınıza alıp konuşmaya çalışın her ne kadar ilk denemeler yıkıcı da olsa yılmayın. Bunu kolaylaştıracak en güzel yol “sürpriz” yapmaktır. Örneğin: Eşinizi iş yerinden arayarak bu akşam onu işten alıp yemeğe götüreceğinizi söyleyin. Ya da akşam eve geldiğinde elinden uzaktan kumandayı alarak televizyonu kapatın ve müzik dinleyin. Eğer bu davranışınıza partneriniz şaşkınlık ve reddedici bir tavırla karşılık verirse, hemen pes etmeyin ve tekrar tekrar girişimlerde bulunun. Bu şekilde “yeni iletişim” yolundaki ilk adımınız atılmış oldu.
Kendi İhtiyaçlarımızı Partnerinize Yüklemeyin
Kişiler birbirlerinin hayatı ve işi ile ilgili olmalıdırlar. Aslında kişinin uzun süreli bir beraberlikten sonra tekrar partnerine ilgi göstermek için çaba göstermesi zordur. Her ne kadar söylemesi zor da olsa aslında çiftler ilişkilerinde kendi başlarının çarelerine de bakmalıdır. Bunun için kişi kendi ihtiyaçlarını tanımalı ve bunları yaşamalı, ve bu ihtiyaçları partnerinin üzerine almasını beklememelidir. İnsanlar kendi isteklerinin gerçekliğini ve ciddiyetini kabullenmeyi daha anaokulundayken öğrenir.
Anne ve baba çocuklarının istekleri hakkında konuştukları sürece onlar da yetişkin olduklarında kendi ihtiyaçlarını daha iyi hissederler. Aslında bu tür durumların sebebi değişikliklere karşı duyulan korku, yüksek beklentiler ve kuvvetli bir güvenlik ihtiyacıdır.
Kendinizi Engel Koymayın
Daha iyi zamanları beklemek için kendini frenlemenin böyle bir duruma yardımcı olabileceğini düşünmesi yanlıştır. Eğer kişi artık dayanamıyorsa bu bir şeylerin değişmesi gerektiğini gösterir. Fakat birçok insan ne zaman bir şeylerin dayanılmaz noktaya geldiğini dahi anlamazlar.
Onlar hayatlarındaki bazı şeylerin yolunda gitmediğini anlayabilmek için önce hasta olmayı beklerler. Örneğin, kronik baş ağrısı ve kasık ağrıları ya da kalp ve mide problemleri gibi psikosomatik hastalıkların nedeni bu tür manevi bir iflas olabilir. Bazı durumlarda kişinin kendini inkar etmesi bir düşkünlük şeklinde görülebilir (Yemek düşkünlüğü, haplara karşı düşkünlük ya da alkol bağımlılığı gibi).
Kendimizi aşmayı öğrenmeli ve hayatımızın şimdiye kadar yaşamasına izin vermediğimiz kısmına yaşama hakkı vermeliyiz.
Ama bütün olayların buraya kadar gelmesine izin vermek zorunda değiliz. Kişi partneri hakkında sürekli daha az şeyler öğreniyorsa ve kendini yeterince ifade edememeye başladıysa yeni bir başlangıç için bazı zorluklara katlanmaya hazırlamalıdır kendini. İçsel bir terk edişin hangi sonuçları beraberinde getirebileceğini gördükten sonra bunu aşmak için sabır göstermek çok da zor olmasa gerek.