Çocuğunu Kaybetme korkusu gibi hayalleri kurmak için belli bir neden gerekmez. Her an hayatımızı paylaştığımız eşimiz için korkarız. Gittikçe yaşlanan, bizi koruyan ve büyüten anne ve babalarımız için endişeleniriz. Ama yaşayabileceğimiz en büyük kabus henüz küçük ve korumasız olan, hayatı yaşamayan bebeğimizi kaybetme korkusudur. Uzmanlar birçok annenin sevdiklerini sıkıca tutmak istediklerini, onları sevgileriyle kuşatıp, kötülüklere karşı koruyabileceklerini sandıklarını belirtiyor. Onlara göre korku mantıksız bir duygu değildir. Birçok anne kendi kendine “Dikkatli olmalıyım, çocuğumu gözümün önünden ayırmamalıyım. Kendisine bakamadığı sürece ondan ben sorumluyum”, diye kendi kendilerine tembih edip dururlar.
Uzmanlar “Çocuklarımızı sürekli kontrol altında tutamayız. İnsan olarak bunu yapabilecek durumda değiliz. Ama biz bunu kabul etmek istemeyiz. Çünkü modern ve teknolojik açıdan gelişmiş olan toplumumuz, ‘Biz her şeyle baş edebiliriz’ diye kendini kandırıyor”, diyor. Eskiden elimizde olmadan meydana gelen olaylara “kader’ derdik. Ama günümüzde, artık kadere inananların sayısı gittikçe azalıyor.
Güven duymalısınız
Bu kaybetme korkusunun ne kadar yoğun yaşandığı kişinin hayat tecrübelerine ve psikolojik durumuna bağlıdır. Sevgi dolu bir ailede yetişen ve korunan biri hayata daha kolay güvenir. Ama küçükken ailesinin kendini sevip sevmediğinden emin olmayan ve boşanma tecrübesi yaşamış olan bir anne, insanlara ve dünyaya güvenmekte zorluk çekebilir.
Tıpkı her şeyden korkan bir anne tarafından yetiştirilmiş bir kadının, ‘tehlike her yerdedir’ mesajını benimseyip, hiçbir şeyden emin olamaması gibi. Koruyucu bir toplum, çocuğumuza karşı duyduğumuz endişeleri hafifletir. Uzmanlara göre, dışarısının güvenilir ve emniyetli olduğunu bilen bir anne, çocuğunu kolayca başkalarının sorumlulukları altına verebilir (örneğin; öğretmene, okula ya da yuvaya). Bunu bilmek annenin korkusunu azaltır.
Korkuyu yenebilirsiniz Günümüzde aile bağları şekil değiştirmekte. Birçok kişi meslekleri uğruna aile ve arkadaşlarını bırakıp, bir başka yerde yaşamak zorunda kalırlar. Geniş ailelerin de nesli tükenmektedir. Uzmanlar, “Bu yalnızlık duygusu nedeniyle kadınlar kendilerini sürekli birlikte oldukları eşlerine ya da çocuklarına adarlar. Bu da endişe ve korkuları artırır. Bu nedenle de birçok anne çocuğunu biraz özgür bırakıp, kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayacağı yerde onu tamamen kısıtlar,” dedi.
Sorumluluk duygusu ve aşırı koruyuculuk arasındaki dengeyi bulmanın mümkündür. Bunun için çocuklarıyla arkadaş olan annelerle iletişim kurumak, onlara sorular yöneltmek, fikir alışverişinde bulunmak yeterlidir. Onlardan, sizin eğitim şeklinizi eleştirmelerini isteyin. Ama her şeyden önce kaybetme korkusunu yenmelisiniz. Korku, gizlendiği sürece artar. Bu nedenle korkularınızı açıkça dile getirin. Onları içimizde saklamaktansa, hakkında konuşmak sizce de daha mantıklı değil midir?
Gerçekleri olduğu gibi kabul edin
Uzmanlara göre gerçekleri olduğu gibi kabul etmek ve onlara mantıklı tepkiler vermek gerekir. Böylece olacaklar daha kolay bir şekilde kabul edilir. Çocuğunun balkondan aşağıya düşeceğini hayal eden bir anne, balkon kenarındaki koruyucuları düşünerek rahatlayabilir. Önemli olan çocuğumuzun ne kadar sorumluluk sahibi, kendine güvenen ve başarılı bir birey olduğunu hatırlamak ve bunları gözümüzün önünde canlandırmaktır.
Örneğin; merdivenleri tek başına inip çıktığı, sokakta bisikleti ne kadar iyi kullandığı, son muayenede doktorda ne kadar uslu olduğu gibi. Anneler aşırı koruyucu bir tutum sergileyip, çocuğun hayatını yaşamasını engellemek yerine, ona yeterli bir sorumluluk duygusu kazandırarak, kendi hayatını yaşamasına izin vermeliler.
Hislerinizi saklamayın
Mantık, kaybetme korkusunu yenmek için tek başına yeterli değildir. “Çocuğumu serbest bıraktığım halde, emin ellerde”, diyebilmeliyiz. Amacımız bu olmalı, çünkü başka bir şansımız yoktur. Kâbusların nedeni her zaman kaybetme korkusu değildir. Bazen de neden, ilişkilerden kaynaklanan olumsuz duygulardır. Bunlar annenin varlığını kabul etmek istemediği duygulardır.
Anne, çocuğuna kızınca, çocuğu çok bağırınca sinirlerini bastırır. Kendine zaman ayıramadığı için üzgün olduğunu kabul ederek, anneliğine ihanet ettiğini, iyi bir anne olamadığını sanır. Haydi, o zaman, içinizde olan bu olumsuz hisleri dışarıya vurun…
Annelerin çocuklarına karşı hissettikleri bu olumsuz duygular çok normaldir. Bu nedenle anne bu duygulan hissetme hakkına sahiptir. Eğer bunları bilinçli bir şekilde yaparsa, kabusları son bulur ve bir daha görünmez. Beyninizde canlandırdığınız bu şiddet resimlerinin nedeni ne olursa olsun, onlardan kurtulmaya çalışın. Yoksa peşinizi bir daha bırakmazlar.
Çocuğunuz yanınızda ya da güvende olduğu halde kabus görmeye devam eder, aşırı koruyucu tutumunuzu sürdürür ve korkularınızı tek başınıza yenemezseniz, bir psikoloğa danışmalısınız. Çocuğunuz büyüdükçe ve geliştikçe korkular da azalmaya başlar. Ama kaybetme korkusu tam anlamıyla hiçbir zaman kaybolmaz. Özellikle de sevdiğimiz ve sevmesini bildiğimiz sürece.
Sağlıcakla Kalın.