in

Annelerin Çocukları Eğitirken Tavsiyeye Değil, Desteğe İhtiyaçları Vardır

İçindekiler

Gönderi paylaş:

Birçok anne aynı dertten yakınır. Çocuklarının eğitimine başkalarının karışması ve bunu doğal hakları olarak görmeleri anneleri çileden çıkartır. Çocuğun tuvalet eğitiminde akrabaların, arkadaşların (aslında iyi niyetli) tavsiyelerde bulunduklarını, oysa annelerin bu tavsiyelere ihtiyaç duymadıklarını belirtiyorlar.

Çocuğunuza tuvalet eğitimi verirken uzmanlara danışmaktansa, yakın çevreniz veya akrabalarınıza danışmanız gerekir, çünkü onlar her şeyi daha iyi bildiklerini düşünüyorlar. Anlattıklarına bakılırsa onların çocukları henüz 1,5 yaşındayken çişlerini söylemeye başlamış. Kayın valideme bakılırsa da eşim 1 yaşında tuvalet eğitimini edinmiş. Benim oğlum üç yaşında ve hala altına yapıyor. Bu yüzden kayın validem çocuğumun eğitiminde bir şeyleri yanlış yaptığıma inanıyor. Bunların dışında çocuk doktorumuz da çocuğa tuvalet eğitiminin sekiz aylıktan itibaren verilmesi gerektiğini söylüyor. Bu örnek annelerin ne kadar çok baskı altına alındıklarını çok güzel gösteriyor. Birçok anne çocuk eğitiminde bir şeyleri yanlış yaptıkları düşüncesinde.

Böyle düşünmelerinin nedeni sadece “kötü” kayın valideler değil, bunların yanı sıra eşin, dostun da çocuğun eğitimine karışmasıdır. Örneğin bazı çocuk doktorlarının yaptığı gibi. Küçük bir çocuğu olan Melek bu konuyla ilgili bakın neler anlatıyor: “Doktorumuz bebeğimle düzenli olarak jimnastik hareketleri yapmamı istiyor. Bunu yapmazsam bebeğin spastik olacağını söylüyor. “Bunu istemezsiniz öyle değil mi?” diye de baskı uyguluyor. Doktora çocuğun jimnastik hareketleri yapmak istemediğini, bunu yaptırmaya çalıştığımda ağlamaya başladığını anlattığımda yüzüme soğuk soğuk bakıyor, herhangi bir anlayış belirtisi göremiyorum yüz ifadesinde”

Her kafadan bir ses Nesrin de çocuk eğitimi konusunda bekar kız kardeşinin çok fazla karıştığından şikayetçi. “Kız kardeşim henüz evli değil ve dolayısıyla çocuğu da yok. Ama 4 yaşındaki kızımın eğitimine karışmayı kendine neredeyse görev edindi. Sürekli olarak bana tavsiyelerde bulunuyor. Çocuk yaramazlık yaptığında poposuna bir tane vurmanın hiçbir çocuğa zarar vermediğini, çocuk eğitiminde bu tip cezaların da gerektiğini anlatıp duruyor. Oysa kızım şu anda inatçılık döneminde, yani bu yaştaki çocukların çoğu aynı davranışı yapıyor”.

Aman dikkat

Başka bir örnek ise arkadaşların kendi aralarında çocuklarını kıyaslamasıdır. Bu konuyla ilgili Hatice şöyle bir örnek veriyor. “Bir arkadaşım on aylık bebeğimin henüz yürümediğini görünce bana tavsiyelerde bulunmaya ve kendi çocuğunun ne kadar da erken yürümeye başladığından söz etmeye başladı. Neymiş efendim, ben çocuğumu daha sık taytay durdurmalıymışım. Oysa çocukların 12 – 18 aylıkken yürümeye başladığını çok iyi biliyorum”. Bu kadar fütursuzca başkalarının işine karışan kişiler aslında ne yaptıklarının farkında değildir.

Uzmanlar, annelerin zaten suçluluk duygusuyla dolu olduğunu, bir de bu tip eleştirilerin onları daha da çok yıldırdığını belirtiyor. Bir yanda fedakar, çocuğu için kendi yaşantısından vazgeçen klasik anne modeli varken diğer yanda modern çağımızın hızlı yaşantısına ayak uydurmaya çalışan, hem çocuğuyla ilgilenmek zorunda olan hem de evin geçimine katkıda bulunmak için çalışan yeni anne modeli, kadınların suçluluk duygusu içine düşmesine neden oluyor.

Anneler çocuklarını eğitirken tavsiye istemiyor

İlk defa anne olan bir kadın çocuğun bakımının hiç de düşündüğü gibi kolay olmadığını fark eder. Bebek sürekli ağlar, emzirirken problem çıkar, çocuk biberondan içmek istemez ve bebeği uyutmak sorun olur… Anne bunlardan dolayı zaten streslidir, bir de başkalarının destek amaçlı tavsiyeleri onu daha da çok bunaltır. Beş yaşında hiperaktif bir çocuğu olan Zeynep (35) şöyle dert yanıyor: “Çocuğumla birlikte olmanın tadını çıkaramaz oldum. Sürekli olarak sinirli ve tedirginim. İnanın bazen hiç istemediğim halde elim kayıyor, yani çocuğuma vuruyorum. Bu beni çok mutsuz ediyor. Ben her şeyi çok daha farklı hayal etmiştim”. Bu annenin böyle davranmasının nedeni çevresinin çocuk eğitimiyle ilgili yorumlarından kaynaklanmakta.

Zeynep diyetlere ve oyun terapilerine rağmen çocuğun durumunda herhangi bir değişiklik olmadığını belirtiyor. “Bir dönem o kadar bunaldım ki terapiye ara vermek istedim. Ama ne mümkün hemen “Sen çocuğuna önem vermiyorsun galiba!” gibi eleştirilerle karşılaştım”. Bir başka anne çocuğunu birkaç saatliğine yuvaya göndermeye karar verdiğinde neredeyse kıyamet koptuğundan söz ediyor. “İnsanlar bana çocuğumu sanki evlatlık veriyormuşum gibi davrandı. Bana neden çocuk yaptığımı bile sordular”.

Anneleri eleştiriler yıldırıyor

43 yaşında bebek doğurmaya karar veren Ferda, uzun süre doğacak çocuğuna sevinemediğinden söz ediyor. “Sadece yakın çevrem değil, jinekoloğum bile bu yaşta çocuk doğurmanın ne kadar büyük bir düşüncesizlik olduğundan bahsediyor. Bunları duyunca kendimi çok yaşlı ve bitkin hissediyorum”.

Bebeğini emzirmek istemeyen 26 yaşındaki Nurten, bu isteğinden söz ettiğinde çevresinden anne sütünün ne kadar gerekli olduğunu, çocuğun mutlaka anne sütüyle beslenmesi gerektiği gibi sözler duyduğunu ve kendisini baskı altında hissettiğini anlatıyor. Oysa doğumdan sonra bazı ilaçlar kullanmak zorunda kaldığını ve bu nedenden dolayı bebeği emziremediğini belirtiyor ve; “Olayın böyle gelişmesinden çok memnun oldum.

Çünkü ben zaten çocuğu emzirmek istemiyordum. Şimdi ilaçlar bahanem oldu ve dolayısıyla kimseye neden emzirmediğimle ilgili açıklamalar yapmak zorunda kalmadım” diyor. Her şeyi daha iyi bilen ve başkalarının işine karışan insanlar sinir bozucudur. Çok laf yaparlar, fakat gerçekten yardım etmeye hiçbiri gönüllü değildir.

Örneğin, iki çocuğu olan Zerrin bu konuda oldukça dertli. “Büyük çocuğum 2 yaşında küçüğü de henüz 2 aylık. Büyüğü çok yaramaz. Arkadaşlarına sürekli vuruyor, dışarıya çıktığımızda da yaramazlık yapıyor. Onunla baş etmekte zorlanıyorum. Kendi kendime çocuğumun eğitiminde bir yanlışlık yapıp yapmadığımı soruyorum. Yaramazlığının nedeni benim yanlış eğitimim mi diye düşünüyorum. Çevremden gelen öneriler ise bana pek yardımcı olmuyor. İnsanlar bana, çocuğuma daha sert davranmamı, vurmamı ya da odaya kapatmamı öneriyor. Tüm bunlar bence çözüm değil”.

Anneler destek bekliyor

Bu anneye bir sürü öneri getiriliyor, fakat kimse onun yardıma ihtiyacı olduğunu görmek istemiyor. Dayanma gücünün tükenmek üzere olduğunun farkına vermiyorlar. Oysa tavsiyelerde bulunacaklarına çocuğu birkaç saatliğine yanlarına alsalar anneye daha çok yardımcı olurlar. Sürekli ağlayan bir bebeği olan Nurcan, annesi ve kayın validesi arasında kaldığını belirtiyor. “Kayın validem bebek ağladığında onu hemen kucağıma almam gerektiğini, annem ise ağlamasına mamam gerektiğini savunuyor. İki arada kaldım ve ne yapacağıma şaşırdım. Üstüne üstelik arkadaşımın, çocuğunun hiç bu kadar ağlamadığını, çok uslu bir bebeği olduğunu anlatması her şeyin üstüne tuz biber oldu”. Bir önceki örnekte olduğu gibi burada da kimsenin aklına sürekli ağlayan bebeği anneden birkaç saatliğine dahi olsa almak gelmiyor.

Nuran da başka insanların çocuğun eğitimine karışmalarına sinirleniyor. “Geçen gün küçük kızım Sevim ile markete alışverişe gittik. Sevim reyonlara koşarak her şeyi ellemeye ve orada duran eşyaları almaya başladı. Çok sinirlendim. Ve onu azarlamaya başladım. “Onları almamalısın. Bu yaptığını hiç doğru değil’ gibi sözler söyledim. Müşteriler ve satıcılar ise onu azarlamamı istemediler. Çok cici bir kız olduğunu söyleyerek onu cesaretlendirdiler. ‘Sen istediğini al, biz öderiz’ gibi sözlerle onu teşvik ettiler. Buna çok sinirlendim. Nasıl olur da yabancı kişiler benim eğitimime 1. Benim almasını yasakladığım şeyleri almasına nasıl olur da izin verirler”. Bu tip örnekler annelerin bu konuda ne kadar dertli olduğunu gösteriyor. Herkes bir şeyler söylüyor, fakat kimse yardım etmeyi aklına getirmiyor.

Anneler çocuk eğitimindeki başarılarından dolayı pek övülmüyor.

Hiç kimse onlara çocuklarıyla ne kadar güzel ilgilendiklerini, çocuklarının ne kadar geliştiğini söylemiyor. Kadınlar başarılı bir anne olabilmek için kendi çocuklarının diğer çocuklardan daha üstün olmasına gayret gösteriyor. Bu da annelerin birbirlerine rakip olmalarına, çocukları yarıştırmalarına neden oluyor. Esra bunun çözümünü bakın nasıl bulmuş: “Çocuk parkına gittiğimizde diğer annelerin yanına oturmamaya özen gösteriyorum.

Çocuklarının ne kadar zeki olduğunu, ne kadar yetenekli olduğunu anlatıp duruyorlar. Öyle bir konuşuyorlar ki insan neredeyse onların çocuklarının süper çocuklar olduklarına inanıyor. Bu çocuklar yedi aylıkken yürümeye, iki yaşına gelince de İngilizce bile konuşmaya başlıyor. Bu tip konuşmalar bana çok gereksiz ve saçma geliyor. Her çocuğun gelişimi birbirinden farklıdır. Ben kendi çocuğumu diğerleriyle kıyaslamak istemiyorum. İşte bu konuşmaları duymamak için diğer annelerin yanına oturmaktan kaçınıyorum. Oysa anne ve babanın bir arada bulunduğu ortamlarda babalar annelere oranla çok daha rahat çocuklarının yaptıkları yaramazlıklardan söz edebiliyor”.

Anneler çocukları için kendilerine güvenmeli

Birçok anne kendisine olan güvenini çabuk kaybeder. Uzmanlar annelere öz güvenlerini nasıl kazanacaklarını gösteren birkaç öneri sunuyor.

Bilgilenmek: Anne olmak yeni bir mesleğe atılmak gibidir. Fakat annelikte diğer mesleklerde olduğu gibi deneme süresi yoktur. Yani bir kere anne olduğunuzda geriye dönüşü mümkün değildir. Bu nedenle çocuk eğitimi hakkında mümkün olduğu kadar bilgi edinmelisiniz. Bunu da en güzel çocuk eğitimiyle ilgili uzmanların hazırladığı kitaplar okuyarak gerçekleştirebilirsiniz. Ayrıca devletin veya özel sektörün açtığı eğitim merkezlerine baş vurabilirsiniz. Konuyla ilgili bilgilendikçe kendinizi savunmanız da kolaylaşacaktır.

Kendinize dert ortağı bulun: Dert ortağınızın tarafsız olmasına dikkat edin. Örneğin bir psikolog veya bir pedagoga danışabilirsiniz.

İç sesinize güvenin: Birçok anne çocuğu için neyin iyi olduğunu bilir. Fakat başka insanlarin (örneğin kayınvalide veya arkadaşlar gibi) çocuğun eğitimine karışması annenin güvenini yitirmesine neden olur.

Dayanışma içinde olun: Bazen başka annelerden sinyaller gelebilir. Örneğin, ne kadar yorgun olduğunu söyleyebilir. Böyle bir durumda o anneye yardımcı olmaya çalışın. Onunla çocuğu ve kendi çocuğunuz hakkında konuşabilirsiniz.

Kendinize vakit ayırın: Anneler çoğu zaman kendilerine zaman ayırmayı unutur. Oysa kendisine vakit ayıran ve bakan anneler daha dinç olur ve dolayısıyla çocuklarıyla daha iyi ilgilenebilir. Örneğin kuaföre veya sinemaya gidebilirsiniz.

Çocukların farklı kişilikleri olduğunu kabul edin: Her çocuğun kişiliği birbirinden farklıdır. Kardeşlerin bile kişilikleri birbirinden farklıdır. Bu nedenle çocuğunuzu başka çocuklarla kıyaslamayın.

Kendinizi açıklama yapmak zorunda hissetmeyin: Eğer bir eleştiri yapılırsa, açıklama yapmaya çalışmayın. Eleştiriyi olduğu gibi kabul edin. Çünkü diğer türlü eleştiren kişi daha çok devam eder.

Her şeyi o kadar ciddiye almayın: Gelen her eleştiriyi ciddiye almayın. Mümkünse söylenenleri dinlemeyin ya da konuyu değiştirin. Mümkün oldukça stresten uzak durun ve boş yere kaygılanmayın. Aşırı kaygı birçok konsantrasyon ve karar vermeyi bozar ve bu da çocuğun eğitimini etkiler.

Sağlıcakla Kalın.

#Beğendiyseniz Yıldız Vermeyi Unutmayın!

Yazar: Annemce

Annemce, kadın ve çocuk sağlığı, hamilelik, bebek sağlığı, tüp bebek konularında bilgili uzman kişilerden oluşmaktadır. Sorularınızı Lütfen Yorum Bölümü veya Soru Cevap Forumundan Bizlere İletebilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir